Müslümanlar için, rahat seçebilsin rahat yiyebilsin diye helal gıda etiketine uzun yıllar önce Avusturya’da rastlamıştım. Sanırım 12-13 yıl oldu 2000’lerin başıydı. Bana çok yabancı gelmişti hatta saçma. Ancak bizim Türk’ler bu durumdan çok memnundu. Marketlerden aldıkları gıdaların içinde domuz var mı, yok mu bilmek istiyorlardı.
Geçen zaman içinde helal gıda, helal tatil, helal otel, helal ev son günlerde helal sex shop gibi helal ile başlayan İslami kesime yönelik terimler, çalışmalar hayatımıza girmeye başladı. Kapitalizm İslam dinini sömürerek paramı kazanıyor yoksa tüm bunlar gerçekten ihtiyaç mı? Tüm bu başlıklar tek tek tartışılabilir.
Bunların içinde “Helal Ev” konusu ilgimi çekiyor, uzun zamandır da beni düşündüren bir konu. Ne anlamam(ımız) gerekiyor du bundan!.
Bir bina yapılırken yüzlerce ürün, taşeron, işçi, mimar, mühendis çalışıyor. Müteahhit tüm bu organizasyonun başındaki tacir ve binayı finanse eden, etmese bile çeklerin senetlerin, kredilerin döndüğü kurum bankalar var işin içinde. İşin burasından bakarsak haram kılınan faiz ile çalışan bir sistem var. Demek ki hiçbirimiz helal ev’lerde oturmuyoruz.
Birde başka açıdan bakalım. Helal ev dendiğinde bir müslümanın ibadetini rahatlıkla yapabileceği, kıblesini kolay bulduğu, banyosunda ayağını lavaboya kaldırmadan yada duş teknesinde tepesine su fışkırmadan abdest alabilmesi mümkün değil mi? Küçük ayrıntılar küçük maliyetlerle bunu yapmak ne kadar maddi külfet getirebilir ki. Ayrımcılık getirir bizi geriye götürür diyebilirsiniz ama modernize edilmiş çoklu kullanım ürünler tasarlanıyor, üretiliyor bunları görüyoruz. Yani her şey mümkün..
Geçen yıl ilk olarak Amsterdam’da gündeme geldi helal ev. Amsterdam’da bir mahallede 180 ev’in içinde yapılan değişiklikle banyolar rahat rahat abdest alınacak hale getirildi. Mutfağı ikiye bölen bir sürgü takılmıştı. Yabancı basında daha fazla yer bulan bu uygulama bizde yeteri kadar dillendirilmemişti. Demek daha zamanı gelmemişti. Farklı kültürden insanların oturduğu mahallede komşular bu uygulamadan rahatsızlık duymadıklarını, evin içi özeldir ve oturana aittir şeklinde tepkilerini dile getirmişlerdi.
Mimarlara bu konuda çok iş düşüyor. Belki küçük dokunuşlar ile yapılacak yenilikler sonrasında yapılarımızı biraz da maneviyatımızı destekleyecek şekilde biçimlenir. Nitekim kendisi de mimar olan Turgut Cansever kitaplarında sıkça bahsediyor bu konuda. Turgut Cansever’in İslam’da Şehir ve Mimari isimli kitabından bir alıntıyla bitireyim yazımı. “Yapılar hayat düzenimizin çerçevesini oluştururken, hayat tarzımızıda şekillendirir. İslam mimarisi Kutsal bir disiplindir. Kutsal sanat terimi, salt dini nesnelere yahut yapılara, camilere ve mescidlere yahut da dini merasimlerde kullanılan sanat ürünlerine tahsis edilmiş sanat eserleriyle sınırlı değildir. Aslına bakılırsa, İslam’daki tevhid kavramı kutsal ile seküler arasında böyle bir ayrıma gidilmesine izin vermez, çünkü yeryüzündeki her nokta ve varlığın her anı Kutsal Varlığın bir tecellisidir.
Hatice KOLÇAK Twitter da takip et! @haticekolcak